Sosyal Medya

Makale

Eğitim sisteminin merkezinde Kur’ân olmadığı sürece...

Bu yazı, eÄŸitim meselemiz üzerine yazacağım bir dizi yazının ilki. Bir giriÅŸ yazısı. Girizgâh.

KUR’ÂN YOKSA HÜSRAN VAR!

Bu yazılarda, kalkış noktam ÅŸu olacak: Bizim medeniyetimizin kurucu kaynağı, Kur’ân’dır. EÄŸitimimizin de, düÅŸünce, sanat ve gündelik hayatımızın da ana kaynağı, kurucu-kaynağı Kur’ân’dır. Kur’ân’ı yoksayan her giriÅŸimin sonu hüsrandır.

Dün, Müslümanlar, tarih yapmışlarsa, insanlık tarihine ufuk ve çığır açıcı katkılarda bulunmuÅŸlarsa, bunu, Kur’ân’a borçlular.

Fikirde, sanatta, ahlâkta ve siyasî hayatta büyük atılımlar yapmamızın kaynağı Kur’ân’dır.

Kur’ân, bize hem esaslı bir Yaratıcı tasavvuru hem muhkem bir kâinât, insan ve hakikat tasavvuru sunar.

Her medeniyetin “iyi”, “güzel” ve “doÄŸru” tasavvuru vardır. Bizim medeniyetimizin fikir, sanat, ahlâk, siyaset ve hayat yolculuÄŸunda “iyi”, “güzel” ve “doÄŸru” tasavvurumuzun yegâne kaynağı Kur’ân olagelmiÅŸtir.

YENÄ°DEN MEDRESE VE TEKKE...

Bizim ortaya koyduÄŸumuz bu z/engin medeniyet tecrübemizi mümkün kılan ÅŸey, Kur’ân’a ve Sünnet’e dayanan medrese ve tekke sistemidir.

EÄŸitim sistemimizi Kur’ân ve Sünnet ekseninde yeniden yapılandıramadığımız sürece, bu kendi-kendini sömürgeleÅŸtirici eÄŸitim sistemiyle en iyi yapabileceÄŸimiz ÅŸey, Batı kültürünün gönüllü acenteliÄŸini üstlenen ‘’gönüllü köleler” yetiÅŸtirmek olabilir yalnızca -ÅŸimdiye kadar yapa geldiÄŸimiz üzere.

Bizim yeni Ä°bn Sina’lar, yeni Itri’ler, yeni Sinan’lar yetiÅŸtirmemiz gerekiyor. Bunun için de Kur’ân’ı eÄŸitim sistemimizin merkezine yerleÅŸtirmek zorundayız.

Yoksa, yokolmaktan kurtulamayacağımızı iyi bilelim.

Burası Müslüman bir ülke olmasına raÄŸmen celladına âşık “laik misyoner”lerin söylediklerime inanılmaz tepkiler vereceÄŸini iyi biliyorum.

0 yüzden yazıyı düÅŸünceye ve düÅŸünmeye kışkırtıcı bir anekdotla sürdüreyim...

DERRIDA’DAN DERS!

Yapı-sökümü (dekonstrüksiyon) “akım’’ının kurucusu, cins adam Derrida, yapı-sökümü “çıkış”ını bir konferansta sunduÄŸu metinle baÅŸlatır. Konferansa baÅŸlamadan önce tıka-basa dolu salondaki Müslümanlardan özür diler.

“Siz” der, “benim burada anlatacaklarımı bin yıldır biliyorsunuz zaten. Tereciye tere satmanın âlemi yok! Beni bağışlayacağınızı umarım.”

Derrida’nın bu anekdotunu özellikle paylaÅŸtım burada. Yazıda söyleyeceklerime “kör-kütük” tepki verecek metamorfoz yemiÅŸ celladına âşık Türk entelijensiyasına ders olur belki diye.

Bu yazıda, Türk eÄŸitim sisteminin silbaÅŸtan Kur’ân-eksenli olarak yeniden-yapılandırılması gerektiÄŸini, böyle gittiÄŸi sürece, bu  çaÄŸdışı, pozitivist, sekülerleÅŸtirici, çocuklarımızı kültürel / varoluÅŸsal intihar’ın eÅŸiÄŸine sürükleyici sığ ve yoz eÄŸitim sistemiyle baÅŸaÅŸağı yuvarlanmaktan ve tam bir çıkmaz sokağın eÅŸiÄŸine kaldırıp atmaktan baÅŸka bir ÅŸey yapamadığımızı, kendi ayağımıza kurÅŸun sıktığımızı, bunun, kendi geleceÄŸimizi karartmaktan baÅŸka bir iÅŸe yaramadığını söyleyeceÄŸim.

Burası Müslüman ülke ama baÅŸta eÄŸitim sistemi olmak üzere kültür, sanat ve medya rejimi, bizim anlam haritalarımızı kurÅŸuna dizmekle, çocuklarımızı Batı kültürünün, bakış açılarının, zevk ve beÄŸeni biçimlerinin kölesi hâline getirmekle meÅŸgul sadece!

Her toplum, kendi çocuklarını kendi medeniyet ilkeleri, iddiaları, hayalleri ve rüyaları çerçevesinde yetiÅŸtirir. EÄŸitimde olduÄŸu kadar kültür, sanat ve medya dünyasında da böyledir bu. Dünyanın her yerinde de, özellikle de Batı dünyasında bu böyledir. BaÅŸka türlüsünü düÅŸünmek abesle iÅŸtigaldir ve intihardır.

Ama bizde tam tersi geçerlidir: Türkiye, sanki sömürge ülkesiymiÅŸ gibi bizim deÄŸerlerimiz aÅŸağılanır, Batı’lı olan her ÅŸey kutsanır!

Bu, Tanpınar’ın bas bas bağırdığı gibi bir toplumun intihardır!

Derrida, dilde, dilin ve zihnin iÅŸleyiÅŸ biçiminde çığır açan bir hareket baÅŸlatırken, kendi yaptığı ÅŸeyin bin yıl önce Müslümanlar tarafından yapıldığı için salondaki Müslüman dinleyicilerinden özür diler ve takdir edilir.

Ama bendeniz, Müslüman bir ülkede eÄŸitim sisteminin, düÅŸünce, sanat ve kültür hayatının dün olduÄŸu gibi bugün de Kur’ân ekseninde yeniden-yapılandırılmasını söylediÄŸimde kurÅŸuna dizilirim!

TÜRK AYDINI NE Ä°ÅžE YARAR?

Türkiye’nin en büyük, en yakıcı ve en yıkıcı sorunu, entelijansiya sorunudur: Türkiye’nin elbette ki bir aydını var ama bu “aydın ne iÅŸe yarar?”, diye sormakta yarar var.

Önce ÅŸu yakıcı ve yıkıcı gerçeÄŸi tespit etmeli: “Türk aydını”, bu toprakların, bu topraklarda yeÅŸertilen muazzez medeniyet çınarı’nın çocuÄŸu deÄŸildir. Batı uygarlığının zihnen ve de gönüllü kölesidir: Celladına âşık bedenen burada zihnen Batı’da yaÅŸayan ÅŸizofrenik bir serseri!

Ruh ölümü çoktan gerçekleÅŸmiÅŸ, metamorfoz yemiÅŸ, ülkesine ve halkına ÅŸaşı bakan, yabancı gözlerle, sığ, sahte ve körleÅŸtirici Batılı gözlüklerle bakan, halkını tepeden adam etme “görev”i olduÄŸuna inanan bir Batı kültürü misyoneri!

0 yüzden halkıyla savaÅŸan, halkının anlam haritalarıyla savaÅŸan, Batı’nın gönüllü acentası, yılmaz neferi! Ä°ÅŸte bu, yegâne varlık nedeni ve “görevi”!

Zihnen devÅŸirilmiÅŸ, Batılıların, hem papaz ettiÄŸi, hem de uzaktan alay ettiÄŸi ama “laiklik misyoneri” ilan ettiÄŸi bir hilkat garibesi!

Ä°damına hükmeden celladına âşık bir sergüzeÅŸt!

Bu tip’le iÅŸimiz çok zor ama yılmak da, yıkılmak da yok, vesselâm.

YENÄ°ÅžAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.